Kar yağışı yüzünden kapalı ve gri bir hava vardı. Sınıfın
içine giren gri ışıklar duvarın yanındaki sıraya oturan Cem'e vuruyor ve
gölgesini duvara yansıtıyordu. Cem, kahverengi saçı ve sakalı birbirine
karışmış hafif tombul, beyaz yüzlü biriydi. Üzerinde lacivert kapüşonlu,
kırmızı bir kazak vardı. Oturduğu sandalyenin üzerinde ise asmış olduğu mavi
kalın bir mont vardı. Öne eğilmiş, telaşla ikiye katlamış olduğu beyaz kâğıda
bir şeyler yazıyordu. Yazı yazarken kolunun hareketi yüzünden sırtı sık sık
montuna çarpıyor ve kalın monttan hışırtılar çıkmasına sebep oluyordu. Ancak bu
sesler Cem’i rahatsız etmiyor olacak ki montunu yanında duran boş sıraya
koymuyor, yazmaya devam ediyordu. Cem disiplinli biriydi ve hiçbir ses veya
eşya onu yazarken rahatsız edemez, dikkatini dağıtamazdı. Sırf bu sebeple
sınıfta tek başına oturan tek kişiydi.
18 Nisan 2017 Salı
17 Nisan 2017 Pazartesi
LIT210-Edgar Allan Poe’nun “Gammaz Yürek” adlı hikayesindeki, Yaşlı Adamın gözünden yaşananlar
Edgar Allan Poe’nun
“Gammaz Yürek” adlı hikayesindeki yaşlı adamın gözünden yaşananlar:
Her zamanki gibi akşam olmuş ve yatağıma yatmış uyuyordum.
Ancak gecenin yarısında gelen bir sesle aniden korkuyla uyandım. Ev kapkaraydı
hiçbir şey görünmüyordu, tıpkı kör gibiydim. Bu karanlığın sebebi, hırsızlardan
korktuğum için her gece kapattığım panjurlardı. Yaşlıydım ve bir hırsıza karşı
koymak için yetersizdim bu yüzden hırsızlardan korkardım. Sesi çıkartan eğer
hırsız ise uyandığımı duyup kaçsın diye “Kim var orada ?” diye bağırdım. Zifiri
karanlık sesime yanıt vermiyor ve beni daha da heyecanlandırıyordu. Kalp atışım
artıyordu. Bahaneler buluyordum kendime; bacadaki rüzgar sesi olabilirdi bu ses,
ya da fare sesi veya cır cır böceği cırıltısı. Bu bahaneler kalbimin atışını
yavaşlatmak içindi çünkü heyecandan her geçen dakika kalbim yerinden çıkmak için
sanki daha da hızlanıyordu. Bir anda gözüme bir ışık çarptı, doğrudan gözüme
gelen bir ışık. Bir anda zamanımın dolduğunu ve artık öleceğimi düşündüm. Dediğim
gibi yaşlıydım ver artık ölüm daha da yakınımdaydı. Ancak şuanda emindim sürem
dolmuştu. Işık bir anda arttı ve oda aydınlandı. Bir anda üzerime, canımı almaya
gelen insan görünümlü bir karanlık hızlıca yaklaştı. Azrail olduğunu düşündüm
ve bir anda korku ile bir çığlık attım. Bu çığlık Azrail’i durdurmadı ve bir
anda kendimi yerde buldum. Yerdeydim, üzerimde bir ağırlık vardı ve canım
acıyordu. Bu ağırlık ölümümün ağırlığı olmalıydı, çünkü kalbim artık atmıyordu.
LIT210-Tablo Betimlemesi
Soğuk ve karlı bir kış
gününde, iki rahibe yoksullara yiyecek toplamak için büyük bir kızak ile
kasabadaki evlerin kapısını çalıyordu. Tahta parçaları ve kapının yanında duran
süpürgeden de anlaşılacağı üzere, kasabadaki evlerden birinin arka kapısını
çalmışlardı. Onları elinde bir tepsi ekmek bulunan, hizmetçi kıyafetli iri bir
kadın karşıladı. Kapıyı çalan rahibe ise fakirlere yardım topladığını söyleyerek, yardım
etmeleri için onlara elindeki çuvalı uzattı. Evin hizmetçisi olan bu kadın ise
sıcaklığı ve mis gibi kokusu ile muhtemelen fırından yeni çıkardığı ekmeklerden
birkaçını elindeki büyük tepsiden tabak yardımı ile rahibenin elinde tuttuğu
çuvalın içine koydu. Bu esnada evin iri hizmetçisinin arkasında, ondan kısa olduğu
için parmaklarının ucuna basarak olan biteni seyretmeye çalışan bir kız belirdi.
Muhtemelen hizmetçinin kızıydı, çünkü tıpkı iri hizmetçi gibi kızıl saçları ve
hizmetçinin neredeyse kopyası olan yüz hatlarına sahipti. Kız rahibelerin ne
istediğine ve ne yaptıklarını anlamaya çalışırken, taşıdıkları kızak dikkatini
çekmişti. Kızakta birçok kış sebzesi, içinde muhtemelen çorba olan bir kazan ve
ekmek dolu bir çuval vardı. Yoldaki izler ve kızağın doluluğu bu eve gelmeden
önce başka evlere de rahibelerin uğradığını gösteriyordu. Bütün bu olaylar
gerçekleşirken soğuktan ve yorgunluktan bitap düşmüş kızağın başında duran
diğer rahibe ise soluklanırken, hizmetçi ve arkasındaki kıza bakıyordu. Hava soğuktu
ve uğrayacakları daha çok ev vardı, ancak bu çilenin hepsi ekmek bile
alamayacak fakirler içindi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)