18 Nisan 2017 Salı

LIT210-Sınıf Arkadaşı Betimlemesi

                Kar yağışı yüzünden kapalı ve gri bir hava vardı. Sınıfın içine giren gri ışıklar duvarın yanındaki sıraya oturan Cem'e vuruyor ve gölgesini duvara yansıtıyordu. Cem, kahverengi saçı ve sakalı birbirine karışmış hafif tombul, beyaz yüzlü biriydi. Üzerinde lacivert kapüşonlu, kırmızı bir kazak vardı. Oturduğu sandalyenin üzerinde ise asmış olduğu mavi kalın bir mont vardı. Öne eğilmiş, telaşla ikiye katlamış olduğu beyaz kâğıda bir şeyler yazıyordu. Yazı yazarken kolunun hareketi yüzünden sırtı sık sık montuna çarpıyor ve kalın monttan hışırtılar çıkmasına sebep oluyordu. Ancak bu sesler Cem’i rahatsız etmiyor olacak ki montunu yanında duran boş sıraya koymuyor, yazmaya devam ediyordu. Cem disiplinli biriydi ve hiçbir ses veya eşya onu yazarken rahatsız edemez, dikkatini dağıtamazdı. Sırf bu sebeple sınıfta tek başına oturan tek kişiydi.

17 Nisan 2017 Pazartesi

LIT210-Edgar Allan Poe’nun “Gammaz Yürek” adlı hikayesindeki, Yaşlı Adamın gözünden yaşananlar

Edgar Allan Poe’nun “Gammaz Yürek” adlı hikayesindeki yaşlı adamın gözünden yaşananlar:


                Her zamanki gibi akşam olmuş ve yatağıma yatmış uyuyordum. Ancak gecenin yarısında gelen bir sesle aniden korkuyla uyandım. Ev kapkaraydı hiçbir şey görünmüyordu, tıpkı kör gibiydim. Bu karanlığın sebebi, hırsızlardan korktuğum için her gece kapattığım panjurlardı. Yaşlıydım ve bir hırsıza karşı koymak için yetersizdim bu yüzden hırsızlardan korkardım. Sesi çıkartan eğer hırsız ise uyandığımı duyup kaçsın diye “Kim var orada ?” diye bağırdım. Zifiri karanlık sesime yanıt vermiyor ve beni daha da heyecanlandırıyordu. Kalp atışım artıyordu. Bahaneler buluyordum kendime; bacadaki rüzgar sesi olabilirdi bu ses, ya da fare sesi veya cır cır böceği cırıltısı. Bu bahaneler kalbimin atışını yavaşlatmak içindi çünkü heyecandan her geçen dakika kalbim yerinden çıkmak için sanki daha da hızlanıyordu. Bir anda gözüme bir ışık çarptı, doğrudan gözüme gelen bir ışık. Bir anda zamanımın dolduğunu ve artık öleceğimi düşündüm. Dediğim gibi yaşlıydım ver artık ölüm daha da yakınımdaydı. Ancak şuanda emindim sürem dolmuştu. Işık bir anda arttı ve oda aydınlandı. Bir anda üzerime, canımı almaya gelen insan görünümlü bir karanlık hızlıca yaklaştı. Azrail olduğunu düşündüm ve bir anda korku ile bir çığlık attım. Bu çığlık Azrail’i durdurmadı ve bir anda kendimi yerde buldum. Yerdeydim, üzerimde bir ağırlık vardı ve canım acıyordu. Bu ağırlık ölümümün ağırlığı olmalıydı, çünkü kalbim artık atmıyordu.

LIT210-Tablo Betimlemesi

(William Frederick Yeames’in “For the Poor” adlı tablosu)

Soğuk ve karlı bir kış gününde, iki rahibe yoksullara yiyecek toplamak için büyük bir kızak ile kasabadaki evlerin kapısını çalıyordu. Tahta parçaları ve kapının yanında duran süpürgeden de anlaşılacağı üzere, kasabadaki evlerden birinin arka kapısını çalmışlardı. Onları elinde bir tepsi ekmek bulunan, hizmetçi kıyafetli iri bir kadın karşıladı. Kapıyı çalan rahibe ise fakirlere yardım topladığını söyleyerek, yardım etmeleri için onlara elindeki çuvalı uzattı. Evin hizmetçisi olan bu kadın ise sıcaklığı ve mis gibi kokusu ile muhtemelen fırından yeni çıkardığı ekmeklerden birkaçını elindeki büyük tepsiden tabak yardımı ile rahibenin elinde tuttuğu çuvalın içine koydu. Bu esnada evin iri hizmetçisinin arkasında, ondan kısa olduğu için parmaklarının ucuna basarak olan biteni seyretmeye çalışan bir kız belirdi. Muhtemelen hizmetçinin kızıydı, çünkü tıpkı iri hizmetçi gibi kızıl saçları ve hizmetçinin neredeyse kopyası olan yüz hatlarına sahipti. Kız rahibelerin ne istediğine ve ne yaptıklarını anlamaya çalışırken, taşıdıkları kızak dikkatini çekmişti. Kızakta birçok kış sebzesi, içinde muhtemelen çorba olan bir kazan ve ekmek dolu bir çuval vardı. Yoldaki izler ve kızağın doluluğu bu eve gelmeden önce başka evlere de rahibelerin uğradığını gösteriyordu. Bütün bu olaylar gerçekleşirken soğuktan ve yorgunluktan bitap düşmüş kızağın başında duran diğer rahibe ise soluklanırken, hizmetçi ve arkasındaki kıza bakıyordu. Hava soğuktu ve uğrayacakları daha çok ev vardı, ancak bu çilenin hepsi ekmek bile alamayacak fakirler içindi.