Beyaz Geceler
Yazar: Fyodor Mihayloviç
Dostoyevski
Çeviren: Mehmet Özgül
İletişim Yayınları, İstanbul-4.
Baskı, 2017
Sayfa sayısı: 118
Özet
Hikâyenin
ana karakteri olan yazar, Petersburg’da yalnız yaşar. Yirmi yedi yaşındaki
yazarın şehirde hiçbir arkadaşı yoktur. Bu duruma yakınsa da, şehrin içinde sıklıkla
gezmesine sebep olan bu durum; şehri ile bir arkadaşlık kurmasına yol açar. Sokaklardaki
binalar, kendi rutinleri içerisinde belli saatlerde belli yerlerde olmaları
gereken insanlar (tıpkı binalar gibi), yazarın arkadaşı olmuş ve ona bu
gezilerde ziyaret edilecek yerler ve selam verilecek yakınlar olarak görünmeye
başlamıştı. Bu durum, yazın gelmesi ve dolayısıyla Petersburg sakinlerini
neredeyse hepsinin şehri terk etmesi ile sona erer. Şehir artık yazara
kalmıştır. Her ne kadar, bu insanlar ile diyalog kurmuş olmasa da, onların
gidişi yazarın yalnızlık duygusunu artırır. Böyle bir dönemde yine şehri
turlarken şehrin dışına çıktığını fark eden yazar, kırlara ve ormanlara doğru
yürüyüşe çıkar. Yürüyüş sonrası keyfi yerine gelmeye başlar. Gece yarısının
gelmesi ile eve dönen yazar nehir kenarında, ağlayan bir kız görür. Daha önce
kadınlarla diyalog kurmamış olmasına karşın onunla konuşmaya çalışır ancak kız
onun bu hamlesini görünce, hızlıca yürür ve ondan kurtulmak için yolun
karşısına geçer. Bu hamle ile kızın kendisinden korktuğunu düşünerek onu takip
etmeyi bırakır. Ancak kızın takip eden bir adam dikkatini çeker. Adam kızın
kolundan yakalayınca da, yazar seri bir hareket ile onlara yaklaşır. Yazarı
gören adam panikler ve oradan uzaklaşır. Kızı kurtaran yazar, ona evine kadar
eşlik eder. Kız yazardan etkilenmiş, yazar ise kızdan hoşlanmıştır. Yazar kızın
neden ağladığını öğrenmek ister ancak kız onu tanımadığını bahane ederek
anlatamayacağını ancak yazarın nasıl biri olduğunu öğrenirse ona
anlatabileceğini söyler ve böylece bir sonraki gün, aynı saatte buluşmak üzere sözleşirler.
Ertesi
gün yazar büyük bir heyecan ile akşamın gelmesini bekler ve saat geldiğinde
aynı yerde buluşurlar. Kızın adının “Nastenka” olduğunu öğrenir. Yazar hikâyesini
anlatmaya başlamadan kız onu kendisine âşık olmaması için uyarır, çünkü âşık
olması durumunda arkadaşlıklarının bitmesin gerekeceğini söyler. Yazar, kıza
kendi yaşam hikâyesini tıpkı “kitaptan okur gibi”, etkileyici bir üslupla
anlatır. Bu anlatılanlar Nastenka’yı etkilemiştir çünkü kendisi de yazar gibi yalnızlık
çekiyordur ve benzer düşüncelere ve duygulara sahip olmaları birbirlerinden daha
da çok etkilenirler. Yazar kıza onu hiç bırakmayacağını ve hep yanında
olacağını söyler. Böylece bir sonraki gün için tekrar ancak bu sefer Nastenka’nın
hikâyesini dinlemek üzere sözleşirler. İkinci dün, akşam tekrar buluşurlar ve
kız hikâyesini anlatmaya başlar. Nastenka, erken yaşta annesini ve babasını
kaybetmesi yüzünden ninesi ile yaşamaktadır. Nine kördür ve Nastenka’da yaramaz
bir genç kızdır bu yüzden ninesi onu kontrol etmek için onu kendi eteği ile iğnelemiştir.
Böylece kız hiçbir zaman yanından ayrılmayacak ve yaramazlık yapamayacaktır. Nine’nin
maaşı ikisine yetmemesi yaşadıkları evin tavan arasını kiralamalarına sebep
olur. Tavan arasını, taşralı, orta yaşlı ve yakışıklı bir adam kiralar.
Nastenka adamı bu hayattan kurtulmak için bir araç olarak düşünür ve ona âşık
olur. Ancak taşralının bir seneliğine Moskova’ya gitmesi gerekir ancak kıza
geri dönünce evlenme sözü vermiştir. Taşralı gideli bir sene olduğu ve kıza
hiçbir haber vermediği için kızın nehir kenarında ağladığını öğrenince, yazar
kızdan adama mektup yazmasını önerir. Kız mektup yazar ve yazara verilen adrese
teslim etmesi için verir. Yazar mektubu teslim eder, ancak iki gün boyunca
yanıt gelmez. Kız daha önce havanın yağışlı olduğu durumlarda dışarı
çıkamayacağını söylemiştir ve bu iki gün boyunca buluşmazlar.
İki
gün sonra tekrar, üçüncü kez gece buluşurlar. Kız hiçbir yanıt gelmemesinden
dolayı çok üzgündür ve yazarda artık onu sakinleştiremiyordur. Bu geçen süre boyunca
kıza âşık olan yazar dayanamaz ve aşkını kıza ilan eder. Kız yanıt gelmemesinden
ötürü, taşralının onun aşkını hak etmediğini düşünür ve bari kendisini seven
biriyle mutlu olmak için kendisi de yazardan hoşlandığını söyler. İkili
mutluluk içerisinde, kol kola, Petersburg sokaklarında gezerken birden
karşılarına taşralı çıkar. Nastenka büyük bir heyecan ve mutlulukla, yazarın
kollarından taşralıya koşar ve birlikte gözden kaybolurlar.
Ertesi
gün Nastenka yazara bir mektup yazar. Yazardan özür diler. Taşralı ile
evleneceğini ve onunla tanışmasını istediğini söyler. Yazar çok öfkeli olsa da Nastenka’ya
ona yaşattığı bu beş günlük heyecandan ve duygulardan dolayı kızamaz. Çünkü hayatında
ilk kez yazar yalnız değildir ve bir kadına âşık olmuştur.
Karakterler:
Ana Karakterler
Yazar: Dokuz yıldır yalnız
başına Petersburg’da yaşayan, sürekli şehirde kendine seçtiği gözden uzak
yerlere gidip hayal kuran, çok para kazanamayan ve temizlikçisi Matriyona
haricinde çevresinde kimse yoktur. Yirmi yedi yaşındadır.
Nastenka: Annesi ve
babasının erken ölümü ile ninesi ile yaşamak zorunda kalan, en yakın
arkadaşının taşınması ile yalnız kalmıştır. Taşralı kiracıya âşık olur. Onu Moskova’ya
gitmesine karşın ona bir sene sonra dönüp evlenme sözü vermiştir. Böylece, kız
onu bekleyerek yaşamını sürer. On yedi yaşındadır.
Yan Karakterler
Kiracı: Kıza kiracı olduğu
sürede ninesine okuması için sürekli kitap yollamış ve onları sık sık operaya
götürmüştür. İş sebebi ile Moskova’ya gitmiş ve Nastenka’ya evlenme sözü
vermiştir.
Matriyona (yazarın hizmetçisi):
Evi özelliklede tavandaki örümcek ağlarını iyi süpürmeyen genç kadın. Yazarın
uzun süre konuştuğu ve yanında olan tek kişidir.
Nastenka’nın Ninesi:
Kördür. Nastenka’nın yaramazlıkları yüzünden onun dizinin dibinden ayrılmaması
için eteklerinden kendi eteğine iğne ile bağlamıştır. Operayı sever, özellikle
de gençken kendisinin de oynadığı “Sevil Berberi” oyununu.
Zaman ve Mekân
Hikâye
19. Yüzyılın başlarında Rusya’nın St. Petersburg kentinde geçmektedir. Yazar hikâyeye
şehrin genel zamanından bahsederek başlar ancak hikâye yaz mevsiminde
geçmektedir. Yaz mevsimi olması yüzünden şehirde ki insanlar yazlıklara
gitmişlerdir. Böylece şehirde çok az kişi yaşamaktadır.
Mekân:
- Nehir: Yazar ve Nastenka’nın buluştukları yerdir.
- Ormanlık alan ve kırlar: Yazarın dinlendiği ve hayaller kurmasını sağladığı yerdir.
- Nastenka’nın Evi: Nastenka ve ninesini yaşadığı ve dışarıdan hizmetçileri haricinde bir tek taşralının girdiği yerdir.
- Yazarın Evi: Yazarın yaşadığı evdir. Yazar genelde evde mutlu olmadığı ve onu sıkıştırdığı için sıkça dışarı çıkar.
- Şehirde ki evler: Yazarın dikkatini renkleri ve mimarisi ile çekmiş olan binalardır. Yazar şehirde gündelik turlarında onlarla “arkadaş” olmuş ve onlarla adeta iletişim kurmaktadır.
Zaman: Aydınlık geceler yazarın kız ile buluştuğu vakitlerdir.
Yazar bu geceleri “Beyaz Geceler” olarak adlandırmaktadır. Gündüzler ise normal
rutin işlerin yapıldığı vakittir. Yazar için ise gündüzler, Nastenka ile
buluşmayı beklediği ve hemen geçmesi gereken dilimdir.
(Yağmurlu geceler kız ile
buluşamadığı için “karanlık geceler” olarak adlandırır. Ayrıca yağmurlu ve
karanlık gündüzler gibi karamsarlık ve hüznü sembolize eder.)
Yazar ve Roman: Dostoyevski, bu romanında ki karakterler
kendisinden izler taşımaktadır. Yazar karakteri yani bize hikâyeyi anlatan ama
adını söylemeyen karakter, Dostoyevski’nin bu romanı yazdığı yaş olan yirmi
yedisindedir, o da bu yaşlarda Petersburg’da yaşamaktadır (tıpkı yazar gibi o
da dokuz yıldır St. Petersburg’dadır) ve o da yalnızlık içerisinde hayaller
kurar. Bu sebeple yazar karakteri aslında Dostoyevski’dir ve anlattığı hikâyede;
bekli de hayalini kurduğu ya da yaşadığı bir olaydan alınmıştır. Ayrıca, Nastenka
karakteri de tıpkı kendisi gibi on yedi yaşına geldiğinde anne ve babasını
yanında yoktur çünkü onları çocuk iken ölmüştür.
Dil ve Anlatım: Yazar hem betimleyici hem de önyükleyici
anlatımı kullanmıştır. Hikâyeyi yazar, birinci kişi ağzından anlatmıştır.
Yazar yalın bir dil kullanmıştır.
Roman Türü: Romantik
Romanın Konusu ve Teması: Roman yaşadığı dönemin etkisi
alında kalmadan yazılmıştır. Petersburg’un 19. Yüzyıldaki inşalarının gündelik
hayatlarını sadece yazları yazlıklara taşınmalara olarak dile getiren Dostoyevski,
genel olarak karakterlerin (özellikle anlatıcı olan yazarın) duygu ve düşünce
dünyasını anlatmaktadır.
Yazar: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (11 Kasım 1821-9 Şubat
1881), Moskova’da doğmuştur. Babası doktordur. On dört yaşında annesini
kaybetmiştir. St. Petersburg’da mühendislik okulunu kazandı ancak bir yıl
sonrada babasının ölüm haberini aldığında on altı yaşında idi. Askeri mühendis
olarak mezun oldu. Mühendisliği uzun sürmedi ve 1944’de istifa ederek yazarlığa
başladı. Yazarın ilk eseri, 1846 yılında yayımlanan “İnsancıklar” adlı
romanıydı. Bu kısa roman, yazarın beklediği ilgiyi göremese de Dostoyevski’nin
ilk kitabı olması nedeniyle bu eser, Dostoyevski kitapları arasında büyük bir
öneme sahiptir. Rusya’da o dönemde yaşanan Çarlık rejimi baskısına karşı
yükselen direniş sesleri hâkimdi ve Dostoyevski bir takım olaylara karıştığı
düşünülerek tutuklandı ve hapse gönderildi; idamın kıyısından döndü ve
Sibirya’ya sürgün edilen Rus yazarları arasına girdi. Bu dönem, yazarın edebî
anlamda en önemli dönemiydi. Sürgün edilişi ve ölümün soğuk ve karanlık
dokunuşundan son anda kurtulması, insanın kalbinin derinliklerine işleyen o
değerli cümlelerin ve başyapıtların yazılmasına neden oldu. Cezaevi ve sürgün
yıllarının ardından er rütbesiyle yeniden askerî kimliğine bürünen Dostoyevski,
zamanla Subay rütbesine erişti. 1857 yılında Mariya Dmitriyevna İsayeva ile evlendi.
Petersburg’a yerleşen yazar, burada Ezilenler’i ve Ölü Evinden Anılar’ı yazdı.
Geçirdiği zor yıllar, sara nöbetleri, kumar bağımlılığı ve borç batağı yazarın
son dönemlerinde yazdığı bir çok romanda kendisini hissettirmekteydi ve yazar,
Dünya klasikleri arasında da başyapıtlar olarak adlandırılan Yeraltından Notlar
(1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868) ve Ecinniler
(1872)’i bu dönemde yazdı. Dostoyevski’nin sözlerinden biri olan “Hepimiz Gogol’un
Pablo’sundan çıktık.” özdeyişi, realist roman türünün kökenini Rus toplumsal
gerçekçi ve güldürü yazarı Gogol’un Palto adlı kısa öyküsüne dayandırmaktaydı.
Dostoyevski, 1879’da Karamazov Kardeşleri yazdıktan üç sene sonra hayatını
kaybetti. Cenazesinde on binlerce insan onunla birlikteydi. Dostoyevski,
realizmin, psikolojik romanın ve felsefî nihilizmin öncülerindendi ve birçok
sanatçıyı ve düşünürü etkiledi. Ardından gelen kuşakların ve günümüzün
okurları, düşünürleri ve yazarları hâlen tabutu ardından yürüyenler gibi takip
etmektedir onu.(Kaynakça:İdefix-idefix.com/Yazar/fyodor-mihailovic-dostoyevski/s=7112)
Roman Hakkında Duygu ve
Düşünceler: Hikâye, yazar Dostoyevski’nin adeta kendi yarattığı bir hayal
üzerinden; “yazarın” yaşadıklarını duygu ve hayal dünyasını sunması ile
sürükleyici ve okuyucuyu da hikâyeyi okurken kendini yazar gibi hissetme
fırsatı verem bir romandır. Hikayenin ana karakteri olan ve bize birinci ağızdan başından geçenleri anlatan "yazar" diye tanımladığımız karakterin birçok anlamda Dostoyevski ile olan bağlantıları (yukarıda yazar ve roman bölümünde anlattığım gibi) bize yazarın aslında Dostoyevski'den başka biri olmadığını düşünmemizi sağlıyor. Hikayenin duygusunu yazarın, günün zaman dilimlerine verdiği anlamlar sayesinde açıklayabiliriz. "Beyaz geceler" adı yazarın Nastenka ile tanıştığı ve ardından onunla buluştukları geceleri sembolize ediyor. Yağmurlu havalar ise hüznü ve karamsarlığı sembolize ederken, bu günlerde yazarın Nastenka ile buluşamadığı gecelerde yağmur yağmasından ve Nastenka!nın yazara yazdığı mektubu yağmurlu bir günde okuması (mektupta yazanlardan dolayı çok üzülmesi ve adeta bunların olacağını tahmin etmesi ) karamsarlık ve hüznü anlatıyor. Karakterler (Nastenka ve yazar) hikaye içerisinde sıklıkla kendi yalnızlıklarından başkaları sayesinde kurtulacaklarına inanıyor. Nastenka için bu kurtuluş aynı zaman özgürlüğünü kazanacağı vakit olarak yansıtılırken, yazar içinse fikirlerini ve hayallerini biriyle baylaşarak onları özgürleşmesini gösteriyor. Yazarın çevresindeki bazı nesneler ise onun başından geçenleri yada zaman içerisinde gerçekleşen olayların kendisi üzerindeki etkiyi anlatıyor. Yazar hikayede binaların ve evlerin dostları olarak görürken; Nastenka sonrası binalar veya çevrilmesindeki başka bir nesneden bahsetmiyor. Bu da yalnızlığının simgesi olarak gösterilebilir. Öte yandan evinin tavanındaki örümcek ağları yazarın zihninde canlandırdığı havayı simgeliyor. Hikayenin başında yazarın hayalleri ve duygusu (aşk), hikayenin sonunda ki mektup ile yok olduğunda, hizmetçisinin tavandaki ağları uzun bir aradan sonra temizlemesi gibi temizleniyor ve yeni duygular ve fikirler için (yani yeni örümcek ağları için) en başa geri dönüyor.